“Bir bitmeyecek şevk verirken beste
Bir tel kopar âhenk ebediyyen kesilir.”
 
Yahya Kemal Beyatlı
 
 
 
Merhaba sevgili okur,
 
Çok yara aldığımız, sevdiklerimizi kaybettiğimiz, evsiz kalıp üşüdüğümüz, dostu ve düşmanı çıplak gözle gördüğümüz şubat ayına nihayet veda ettik. Mart baharını da yanında getirir umarım.
 
“Şehir” dosya konusunu aylar öncesinden planlamıştık fakat bu tarz bir kapak yapacağımız aklımızın ucundan bile geçmezdi. Oraları güzel hatırlayalım istedik – çünkü güzellikleri unutmazsak yeniden inşa etmek için her şeyi, bir sebebimiz olur. Gidenlerimize rahmet, kalanlarımıza sabır ve güç diliyoruz…
 
Necdet Cura Türkler ve Şehircilik başlıklı yazısında geleneklerimizin geleceğimize umut olmasını temenni ediyor aslında. Yıllardır paylaşılamayan bir şehirden bahsediyor Sümeyye Akar. Bazı ziyaretçilerin melek sesleri duyduğunu söylediği Kudüs’ten. Kudüs Sendromu yazısıyla bu ay bizlerle. Celay-i Vatan yazısıyla Beytullah Asan bize bir göç öyküsü anlatıyor. Serra Ketenci’nin Londra’dan Paris’e Uzanan Bir Trajedi: İki Şehrin Hikâyesi başlıklı yazısı, Dickens’ın romanını tekrar elimize aldıracak gibi.
 
Efe Teksoy son zamanların en çok konuşulan yapımını okurlarımız için kaleme aldı: Damien Chazelle Sineması ve Sofistike Bir Amerikan Rüyası “Babil (Babylon). Her zamanki yerinde…
 
Ahenk kesildi evet, bazı şeyleri maziye gömmemiz gerekecek. Fakat bu karamsarlıkla da veda etmek istemiyoruz sevgili okur. Mart geldi, çiçekler de açmaya devam edecek…
 
Önümüzdeki ay görüşmek ümidiyle…
 
“Bütün iyi kitapların sonunda
bütün gündüzlerin,
bütün gecelerin sonunda
meltemi senden esen
soluğu sende olan,
yeni bir başlangıç vardır…”
 
Edip Cansever